Almanya’da insani değerlere sığmayan tedavi yöntemleri gerçekten geçmişte mi kaldı?
27 Ocak 2017 tarihinde Almanya Meclisi, her sene nasyonal sosyalizm diktatörlüğünün kurbanlarının anıldığı bir saatlik saygı duruşunun merkezine, ötenazi kurbanlarını hatırlatacak bir uygulamada bulundu. Saygı duruşu hastalar ve korumaya ihtiyacı olanlar için geçerliydi – Nasyonal sosyalist iktidarının bakış açısına göre onların yaşamları değersizdi, önemsiz yiyicilerdi, sağlıklı halkın vücudundaki parazitlerdi ve köklerinin kurutulması gerekiyordu.
300.000 İnsan – ruhsal ve fiziksel olarak engelliler ve psikolojik hastalar – ötenazi programının barbarlığı doğrultusunda hayatını kaybettiler: Sistematik olarak iyileştirme ve bakım yerlerinde zehirlendiler, gaza maruz bırakıldılar ve aç bırakıldılar – Hem de Almanya’nın ortasında. Muhtaç hastaların bakımını yapmak onları iyileştirmek ve korumak (!) yerine düzinelerce doktor ve sağlık çalışanı sinsi bir şekilde onları ölüme götürecek adımları attılar.
Alaycı ve şeytani bir şekilde, toplu öldürmeleri organize edenler kendileri ve suç ortakları için, yaptıkları utanç verici eylemler adına meşru bir söylem de bulmuştu: Ölümün, ‘Ruhsuz bir et parçasına benzeyen’ hastalar için kurtuluş olduğuna kendilerini inandırmışlardı! Bu yolla, yararlı eylemlerde bulunması beklenen tıbbi iyileştirme görevi yanlış yola sapmıştır. Böylece hastaları öldürenler her türlü vicdani ve merhamet duygusundan uzak duruyordu! Baskıya, inkara, suçluluğa karşı savunmanın kalesi ebediyen sürdü. Kolektif ve bireysel hafıza 1945’ten sonra gerçeği yansıtan hatıralardan oluşan bu yüke sert bir şekilde karşı koydu.
Alman halkı çoğunlukla unutmak istemekte ve bu isteği engellemeye çalışanlardan da rahatsız olmakta! Yüzleşme ve detaylı açıklama isteyen ‘’evini kirletenler’’ ise toplumdan dışlanma riskiyle yüz yüze kalmakta, bu durum suçlunun isteği doğrultusunda kapanan bir geçmişten daha fazlasıdır. Ve aynı şekilde hastaların toplu şekilde öldürülmesinden sorumlu olan sağlık çalışanlarının çok küçük bir kısmı bir zamanlar mahkemeye çıkarıldı- birçok durumda ise bu durum onlarca yıldan sonra gerçekleşmekte ve çoğunlukla başarısız olmakta: Geçen yıllar ve sürekli iş görmemezlik durumu bir sonuca ulaşmayı engellemekte. Suçluların biyografileri ise bu esnada sorunsuz bir şekilde başarıdan başarıya koştu ve şu zamana kadar hep yukarı çıkan bir savaş sonrası kariyeri oluşturdu. Kim burada suyu bulandırmak ister ki?
Almanya Meclisi’nin, hastaları ve engellileri nasyonal sosyalizmin kurbanları olarak hatırlama gücünü kendinde bulması ve bu rejimin zorla kısırlaştırma kanunlarına dikkat çekmesi 2007(!) yılına kadar sürdü. Buna ek olarak, 2011 yılında bir anıt ve bilgi köşesi yapımı için yeterli para hazır edildi ve sonucunda ise 2014 yılında Berlin’de, Tiergartenstraße 4 adresinde – eski merkezi hizmet binasının (Zentraldienststelle) yerinde – bir anıt alanı açılmış oldu.
Aynı şekilde psikiyatrinin de nasyonal sosyalist diktatörlüğü zamanında takındığı insanlık dışı tavrı içeren tarihinin bu kısmı ile yüzleşmesi için, onlarca yılın geçmesi beklendi. Kendileri, yani temsilciler ve kurumlar, bu yüzleşme için 2009’dan önce hazır değildi.
Diğer suç gruplarının çoğunda olduğu gibi psikiyatri enstitüsünün de Üçüncü İmparatorluk (Nasyonal Sosyalizm) esnasında işlediği suçlar ve hatalar konusuyla yüzleşme zamanı öylesine gecikmiştir ki, yaptıkları yüzleşmeler nesnel olarak tutulabilecek, yani kanun bazında ceza ile sonuçlanacak adımlar atmak konusunda yetersiz kalmıştır- bunun çok basit nedeni ise, bu eylemlerin üzerinden geçen zamanın suçluları, dünyevi yargının ulaşım alanından uzaklaştırmasıdır. Adalet hayatta kalanlar içindir, eğer hala bir kırıntısı kalmış ise ve onlardan sonra gelecek aile üyelerine, sadece sembolik bir biçimde aktarılabilir: Anma toplantıları, okumalar, anma yerleri vs. şeklindedir.
Burada atlanmaması gereken nokta, belirli bir zaman geçtikten sonra gelen suçun farkına varma durumu özellikle suçlunun korunmasını sağlamakta, bu esnada ise mağdur ettiği kişiler hatıralarında yer alan şeytanlara sürekli maruz kalmakta.
Adalet namına buradan öğrenilecek uygun dersler vardır – Bunun anlamı mağdurun haklarını çekilen acılar ve bunları iyileştirmek adına tanımaktır.
Ueckermünde Cehennemi
Söylenildiği gibi tarih kendini her ne kadar tekrarlamaz ise de Üçüncü İmparatorluk’un yıkılmasına rağmen psikiyatri kurumlarının tarihinde yer alan kötü muameleler, işkenceler ve aşağılamalar kati suretle bitmedi. Savaş sonrasında, Berlin duvarının yıkılması sonrasında ve yakın geçmişte yer alan çokça örnekten özellikle sansasyonel bir örnek olarak, Nazi dönemindeki korku imparatorluğunun tarihçisi ve araştırmacı gazeteci Ernst Klee’nin 1993 yılında resimler ve sesler ile Almanya’nın doğusundaki bir psikiyatrideki şok edici davranışları belgelediği, sarsıcı bir belgesel olan ‘’Ueckermünde Cehennemi’’ verilebilir.
„Geride Kalanların Sesi“ adlı, günlüklerimi anlattığım kitabımı okuyanların bildiği gibi, ben kendim bu kurumun „Tedavi yönteminden“ sağkalanlardan biriyim. Bu tedavi yönteminin iyileştirici bir yanı yoktu, daha çok sağlık personelinin aşağılamasıyla, saldırısıyla, şiddetiyle alakalıydı ve sonucunda ise yıllarca sürecek bir travmayı getirdi. Bu travma, yaşadıklarım hakkında kamuya konuşabilmem için yıllarıma mal olacak kadar derindeydi.
O zamanlarda çoğu arkadaşımın sesleri kesilmişti: Ya artık hayatta değiller ya da sosyal çevreye katılım sağlamaları mümkün değil. Bu gerçeğin ışığında, kamusal alanda sesleri duyulamayan kişilerin, geride kalanların sesi için vekaleten, geçmişte suç işlemiş olanların suçlarının sorumluluğunu sahiplenmesini talep etmekteyim: Şimdi ve hemen. Herhangi bir zamanda ve herhangi bir yerde değil!
Dr. Christian Discher
Bu esnada, zamanla benim iyi bir arkadaşım olan Claudia Beck’e teşekkürler ederim.
Doktorlara katlanmak zorundaydık. Kendisine güvenen hastanın iyiliğini ve güvenliğini sağlamak en büyük yükümlülüğü olan, sorumluluğa ve insani değerlere sahip olması beklenen doktorlar hakkındaki oluşturduğumuz portre, ani ve kalıcı bir şekilde paramparça oldu. Bu ve bunla bağlantılı olarak çok farklı şekillerde karşılaşmış olduğumuz deneyimler ve bunların yarattığı sonuçlar oldukça korkunçtu!
İyileştirme amacı gütmeyen doktorlara maruz kaldık. Etik ve hukuk sınırlarını hiçe sayan doktorlar… Bizim yaşam yollarımızın önüne, yardıma ve korunmaya muhtaç olan insanları bir nesne olarak gören ve kendilerine bahşedilen gücü hastalarının vücutlarını istismar etmek için kullanan doktorlar tarafından taş koyuldu. Claudia Beck’in 20 yaşındaki kızı Melissa’nın başına gelenlerde olduğu gibi: Acil durum üzerine nakledildiği bir psikiyatri kliniğinde, tıp mesleğinden anlamayanlar tarafından yapılan ucuz bir tedavi kendisinin hayatına mal oldu.